Tango, Dans Edilen Hüzünlü Bir Düşüncedir…
“El tango es un pensamiento triste que se baila. – Tango, dans edilen hüzünlü bir düşüncedir.”
Enrique Santos Discepolo
Hüznü dans etmek! Yaşamı, tüm ağırlığıyla buram buram koklarken kendini tangoda bulmak! Tangoyla anlatmak, bedeniyle ses vermek! Sessiz bir haykırış! Müziğin kaynağında, kendinde kaybolup bir başka ruhta can bulmak! Bütünleşmek! Hiç konuşmadan sohbet etmek hüzünlü nağmelerde biriyle…
Buruk bir coşkunun ışığıdır tango! Müziğin; tüm yaşanmışlıkların süzgecinden geçerek vücutta yeniden hayat bulmasıdır. Hayalkırıklıkları ve pişmanlıkların yakarışlarıdır. İnsanın öyküsüdür, hayattır.
Arjantin, Buenos Aires’te bir grup insanın öyküsü bu. Kimi zaman küflenmiş yaşamlarında umut ışığını bekleyenlerin, kimi zaman da ışık olmak için kendini feda edenlerin öyküsü.
Otoritenin gölgesinde yaşam coşkusunu, hayata tutunma arzusunu kaybetmeyen insanların şarkısıdır. Tam da tango müziğinde olduğu gibi! Bu müziği çekici kılan; otoritenin ayak sesleriyle, halkın coşkusunu, hüznünü bir arada bulundurabiliyor olmasıdır bir bakıma.
Verimli topraklar ve güzel havaların (Buenos Aires) albenisine kapılmış, çoğunlukla Avrupa’dan göç etmiş insanların bir arada yaşamasına bir yuva olmuştur tango. O güne kadar belli bir düzende beliren birçok müzik ve dansın aksine tango; bünyesindeki senkoplarla, birçok müzik türünü harmanlamasıyla, o dönem insanının yapısını çok iyi yansıtmaktadır aslında. Önceleri özellikle Arjantin burjuvazisi tarafından benimsenmese, dışlansa da; Avrupa’ya, özellikle Paris’e yaptığı başarılı yolculuk, onun varlığını önce kendi topraklarında sonra da tüm Dünya’da kanıtlamasına kapı açmıştır.
Büyük umutlarla bu yeni topraklarda yaşamaya başlayanların yanlarında getirdikleri beklentiler, özlemler; kendi kültürlerinden kattıklarıyla bu müzikte hayat bulmuş, hemen ardından da çekici bir “pas de deux” ile dans eden bedenlerde canlanmıştır. Şüphesiz bir kadın ve bir erkeğin dansıdır bu ama bir hareket dizini olmaktan öte çok derin anlamlar taşır. Müziğin, dansın, şiirin birleşmesiyle bütünleşen tango, yüzyılı aşkın bir süredir gençleşmeye, umutların hüzünlü haykırışları olmaya devam etmektedir. Özünde; dışarıya, başkalarına yapılmaz tango. İçseldir, eşlerin her sarılışında, her adımında kendi ruhlarına ve birbirlerine yaptıkları anlamlı bir yolculuktur. Her dans eden kendini yaşar, yaşatır bu dansta. Her defasında başka sözler söyler adımlar. Dans ettiğini tanımasan da, hatta onunla bir kelime dahi etmemiş olsan da; çok şeyler anlatabildiğin derin bir sohbettir bedendeki. Üç dakikalık hüzünlü bir öyküdür bu…
Tanju YILDIRIM / Kurucu – Genel Sanat Yönetmeni
Yorum Bırak